Bilecik türküleri üzerine yapılan ilk çalışma İbrahim Tarık Çakmak ve Hüsamettin Şemsi tarafından 1935 yılında yayımlanan ‘Bilecik Türküleri’ isimli eserdir. Bu eserde 31 adet Bilecik türküsüne notası ile birlikte yer verilmiştir.
Necmi Güney tarafından 1937 yılında yayımlanan ‘Bilecik Tarih ve Coğrafya Etüdü’ başlıklı eserde Bilecik ve mahiyetindeki türkü ve Mânilere ayrıca yer verilmiştir. Necmi Güney yazmış olduğu eserde İbrahim Tarık Çakmak ve Hüsamettin Şemsi tarafından yazılan bu eserde bulunan bazı türkülerin Bilecik ve mahiyetine ait olmadıklarını belirtmekte fakat yapılan bu işin ilk olması sebebiyle takdire şayan olduğunu ayrıca ifade etmektedir.
Gölpazarı’na yolu düşen ozanlarımızın en ünlüsü ise Bolu’nun Reşadiye (Çağa) nahiyesine bağlı Şahnalar köyünde doğan ve asıl adı İbrahim olan Âşık Dertli’dir. Âşık Dertli’nin 1840’da Gölpazarı’na geldiği ve burada intihara teşebbüs ettiği yazılı kaynaklarda bahsedilmekle birlikte, kullanmış olduğu ‘Lütfi’ mahlasını bu olaydan sonra Âşık Dertli olarak kullanmaya başladığı rivayet edilmektedir. Âşık Dertli’den günümüze ise şu mısralar kalmıştır, yaşlı analarımızın sözlerinde.
Var mıdır Habib’in aşkını bilen? Arifler katarında söylenmez yalan Hep cennetlik mi olur beş vakit kılan? Kaba sofuların ihsanı mı var?
Yolu Gölpazarı’ndan geçen ünlü şairlerimizden biri de Divan şairi Şeyhi’dir. Şeyhi tarafından kaleme alınmış Fars dilinde ‘har=eşek’ anlamına gelen mesnevi türü bir eser olan Harname (Eşek mektubu)’nin Gölpazarı’na bağlı Dokuz köyünde yaşanmış olabileceği bazı yazılı yayın organları tarafından rivayet edilmekle birlikte bu olayın gerçekleştiği mahal hakkında kesin bilgiler mevcut değildir.
“Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhi; Çelebi Mehmed’i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona 8000 akçelik bir köy / Tokuzlu (Yahut Tokuzlar) köyü, arpalık yolu hediye eder. Şeyhi, Tokuzlu’ya giderken tımarın eski sahipleri yolunu keserler. Yanındakilerin başına üşüşüp Şeyhi’yi hem döverler hem de nesi var nesi yok hepsini yağma ederler. Şeyhi yarı ölü bir halde düşe kalka padişah huzuruna çıkar ve Harname risalesini ve halini padişaha arz eder. Hasımları tutuklanır ve kendisinin ziyanları fazlasıyla ödenir. “Doğru söyleyeni dokuz köy öte atarlar.” sözü o günden bugüne gelmiş atasözlerimizdendir. Yıldırım Bayezıd, Emir Sülayman, Çelebi Mehmed ve II. Murad devirlerini idrak eden Şeyhi, 832/1419’dan hemen sonra ölmüştür. Erenler-başı diye tanınan ve ziyaret edilen kabri, Kütahya’nın 7 km mesafesindeki Dumlupınar köyündedir. “
Gölpazarı havasını koklayan diğer ünlü isimlerden biri Âşık Hakkı Yorgansız’dır. Âşık Hakkı Yorgansız’ın 1331 (1915/1916) yıllarında kaleme aldığı Hayat Destanı/Hatıra Destanı isimli şiirinde içerisinde Gölpazarı’nın da bulunduğu sözler destanına şöyle yansımıştır:
Gölpazarı ile yolu kesişen diğer bir halk ozanımız ise Ahmet Yurt’tur. Ahmet Yurt dede 05.08.1938 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile Elazığ’dan sevk olunan 70 haneden oluşan 280 kişilik Kürt muhacir grup Gölpazarı’nın 35 köyüne yerleştirilmiş, 9 yıl sonra eski yerlerine geri dönmüşlerdir. Gelenler arasında Tunceli’nin Ovacık İlçesi’nin Güneykonak köyünden Sarı Saltık Ocağı Dedesi ünlü halk ozanı Hozatlı Ahmet YURT Dede de (D. 1934, Hozat/Tunceli – Ö. 9 Temmuz 2021) vardır. Ailesi ile birlikte 9 yıl süreyle Bolatlı köyüne yerleştirilen Ahmet Yurt dedenin, 1941 yılında Gazimihal İlkokulu’na kaydı yapılmıştır. Ünlü halk ozanı ilkokulu Gölpazarı’nda bitirdikten sonra ailesi ile birlikte 1947 yılında tekrar asıl memleketi olan Hozat’a geri dönmüştür.
Eşrefoğlu al haberi Bağçe biziz gül bizdedir Biz de Mevlâ’nın kuluyuz Yetmiş iki dil bizdedir……
Gölpazarı türküleri ile ilgili yapılan en kapsamlı çalışma ise Halil Bedii Yönetken, Muzaffer Sarısözen ve teknisyen Rıza Yetiş’ten oluşan derleme heyetinin 14-22 Temmuz 1949 tarihleri arasında Bozüyük, Bilecik, Gölpazarı, Bilecik ve tekrar Osmaneli’nde THM üzerine yaptıkları yöre araştırmalarıdır. Heyet, ilk kez halk ağzından dinledikleri türküleri kayıt altına alarak birçok Bilecik türküsünü THM repertuvarına kazandırmıştır.
Gölpazarı halk kültürünün en büyük kazançlarından biri de 1949’lu yıllarda halk müziğimizin derleme üstatlarından biri olan Bartınlı Muzaffer Özden’in Gölpazarı Askerlik Şubesi’nde iki yılı aşkın süreyle askerlik yapmasıdır. Muzaffere Özden, ilçede kaldığı süre zarfında Türk halk müziğini yöre halkına sevdirmiş, istekli olanlara bağlama çalmasını öğretmiş ve ardında çeşitli eserler bırakmıştır. Bu eserlerin arasında en bilineni ‘Gölpazarı Taşları’ isimli türküdür.
Gölpazarı’na ait türkü sözlerinin konu edildiği diğer çalışmalar ise T.C. Bilecik Valiliği tarafından yayımlanan 1967, 1973 ve 1989 il yıllıklarıdır.
Bilecik ve yöresine ait türkülerin derlendiği en kapsamlı çalışma ise 2008 yılında Türk Halk müziği sanatçımız, araştırmacı yazar Abdullah Gündüz tarafından yapılmıştır. Abdullah Gündüz, ‘Bilecik Türküleri’ isimli eserinde Gölpazarı da dâhil olmak üzere Bilecik ve yöresine ait tüm türkülere, kaynak kişilerin hayatlarına da ihtiva edecek şekilde yer vererek türküleri adeta çeyizlik dantel gibi işlemiştir.
Gölpazarı Kaymakamlığı tarafından 1987 ve 2008 yıllarında yayımlanan ilçe yıllıkları ise Gölpazarı ve yöresinin türkülerini günümüze kadar ulaştırılmasında önemli bir kaynak oluşturmuştur.
Bilecik Belediyesi’nin desteği ile 2022 yılında Harun ATAPAY ile birlikte yayımladığımız ‘Sandıktaki Türküler (Bilecik’ten Yeni Türkü Derlemeleri) isimli çalışma ile Gölpazarı türküleri ayrı bir safhaya taşınmıştır.
Bilecik ve yöresi türküleri üzerine 1935 yılından 2024 yılına kadar yapılan tüm çalışmalar yöre türkülerimizin günümüze kadar aktarılmasında önemli bir yer tutar. Bundan sonra yapılacak çalışmalar ile Bilecik ve yöresine ait türkülerimizin tüm Anadolu’ya takdim edilerek önce kendi halkına sonra da yaygın halk kitlelerine ulaştırılması hedeflenmelidir. Bu yazı münasebeti ile de tüm Bileciklilerin Kurban Bayramlarını kutlarım.