Gazi Mustafa Kemal Atatürk biri 29-30 Temmuz 1920’de diğeri 1923 yılının Ocak ayının 17’sinde olmak üzere Osmaneli’ni iki kez ziyaret etmiştir. 29-30 Temmuz 1920’de gerçekleştirilen ilk ziyarette Osmaneli’ne bağlı Çerkeşli köyüne de uğrayan Mustafa Kemal Paşa ve heyetinin Batı Cephesi Alayını teftiş ettiği Çerkeşli köyünde ikamet eden Yaşar Çelik’ten öğrenilmektedir. Büyüklerinden Atatürk’ün Kurtuluş savaşında köylerine geldiğini öğrenen Yaşar Çelik’in bu ziyaretle ilgili bir fotoğrafa da sahip olduğu öğrenilmiştir. Yaşar Çelik’in söz konusu fotoğrafla ilgili bir bilgi şöleninde paylaştığı bilgiler ise şöyledir.
‘Orijinal fotoğraf bir yakınım sayesinde elime geçti. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda eski yerleşim yerindeki alayı teftişe geldiğini ve köylüler tarafından karşılandığını büyüklerim hep anlatırdı. Fotoğraf da bunun göstergesi. Köyümüzün eski yerleşim yerindeki iki mezarlıkta, milli mücadele sırasında şehit olan ve kimlikleri belirlenemeyen 7 askerin bulunduğunu dedelerimden öğrendim.’

1923 yılında batı Anadolu gezisine çıkan Atatürk, ikinci kez Osmaneli’ne uğradığında tarihler 15 Ocak 1923’ü gösteriyordu. Aynı gün annesi Zübeyde hanımın ölüm haberini Eskişehir’de almasına rağmen ‘Vatan vazifesinin yanında hiçbir hissin, fikrin hükmü yoktur’ diyen bu büyük lider gezisini iptal etmemişti. 15 Ocak 1923 tarihinde Muallimler Derneği Reisi Talat Bey, öğrenciler ve kalabalık bir halk topluluğu ile Atatürk’ü karşılamaya gitmişti. Osmaneli halkı ellerinde bayraklar büyük bir sevinçle kurtarıcısını karşıladı. O zaman 9-10 yaşlarında olan ‘Kemal Keskin’ adlı bir öğrenci Paşa hazretlerinin annesinin vefatından haberdar olmadığı için Zübeyde Hanımın ağzından Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’ü öven uzun bir şiir okumuştu.
‘Sizi bizi, bizi bizi tutup kesmek istemişler
Ah ne işler! Ah ne işler!
Bir gün Gazi Mustafa Kemal Paşa
Askeriyle geçmiş başa
Düşmanı boğmuş denizde
Kurtulmuşuz hepimizde…..’

Atatürk, bu çok uzun şiiri sabırla ve hissiyatlarına hâkim bir şekilde dinlemiş, metanetini muhafaza etmişti. Şiiri okuyan küçük öğrencinin başını okşayarak adını sormuş:
— ‘Kemal.’ cevabını alınca
— ‘Adaşız o halde.’ demiş ve ileri gelenlere;
— ‘Bu çocuğu okutun, bu çocuğun istikbali parlak.’ demiştir.
Kemal Keskin, Atatürk’ün arzusu üzerine okutulmuş Kurmay Albay rütbesine kadar ulaşmış ve Harp Akademileri Öğretim Üyeliği görevine kadar yükselmiştir. Kemal Keskin’in kız kardeşi, 1922 doğumlu Fatma Kadayıfçı, kendisi ile yapılan bir söyleşi de annesinin Kurtuluş Savaşı esnasında yaşadıklarını, ağabeyinin Atatürk’le ilgili anıları hakkında kendisine anlatılanları ise şöyle aktarmaktadır:
‘Babamın ömrü savaşlarda geçmiş. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı… Biz büyürken hiç bizi görmemiş. Ağabeyim Kemalettin Keskin’i küçük bırakmış gitmiş, altı yaşındayken gelmiş sokakta oynarken yanından geçmiş, kendi çocuğunu tanıyamamış. Çocuk da babasını bilmiyor. Ondan sonra ben dünyaya gelmişim. Babam tekrar savaşa gitmiş. Ben Büyük Taarruz’da doğmuşum. Savaş esnasında o zamanlar Osmaneli’nin bir köyü olan Sekerman köyüne kaçırmışlar bizi, ben annemin kucağında, bizi katıra bindirmişler, gece vakti gitmişiz. Yolda katırın ayağı tökezliyor, annem kucağından beni düşürüyor. Karanlık, etraf düşman dolu, beni aramak için kibrit çaksalar düşman yerimizi anlayacak. Benim ağlamamı bekliyorlar, ben de ağlamıyorum. Öldü diyorlar ama beni bırakıp gidemiyorlar. Sonra bir ses duyuyorlar, bakıyorlar bir çalının üzerine düşmüşüm, salıncak gibi sallanıyorum. Hiçbir yerime bir şey olmamış. Daha kırk gün olmamış ben doğalı, annem loğusaymış. İşte ömrümüz varmış. Annem anlatırdı, oralarda hasta olmuş. Doktor yok, ilaç yok, babam askerde…. Ya! Neler çekmişler. Vatan kolay kurtulmadı.’
Ağabeyi Kemal Keskin ile Atatürk’ün karşılaşmaları esnasında yaşanılanları ise kendisine anlatıldığı şekilde şöyle aktarmıştır:
‘Atatürk trenle her geçişinde, Osmaneli Tren Garı’na inermiş. Tabi daha önceden halka haber veriyorlarmış, Ata buradan geçecek diye. Ata’nın her geçişinde ağabeyim nutuk okuyormuş. Nutuk’tan başka bir de uzun manzume var, çok uzunmuş. Akşamdan sabaha ağabeyim bunu ezberlemiş. Atatürk’ün karşısında okuyunca, Atatürk çok şaşırmış, ‘Bu çocuk bunu nasıl ezberledi?’ diye. Dayım Atatürk’ün yaverliğini yaparmış. Dayıma dönüp, ‘Bu çocuk ileride erkân-ı harp (kurmay) olur.’ demiş. ‘
Atatürk’ün Osmaneli ziyareti esnasında mektep çocuklarının temizlik konularındaki bakımsızlığı Ulu Önder’in dikkatini çekmiş ve bu konuda öğretmenlere çeşitli ikazlar da bulunmuştur. Ayrıca Osmanelili kadınlara ‘Nasılsınız hanımlar?’ şeklinde onları selamlamış, hal ve hatırlarını sormuşlardı. Osmanelili ahali ve kadınların hayır ve duaları arasında buradan İzmit’e hareket etmiştir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmaneli seyahati esnasında mektep çocuklarının temizliği konusuna özellikle dikkat çekmesi hususuna Büyük Yenice köyünden olan ‘Rasim Damar’ bizzat tanıklık etmiştir. Rasim Damar, uzun boylu olmasından dolayı kendisine karşılama komitesinde yer verilmiş ve aynı zamanda bayrağı tutmakla görevlendirilmiştir. 2011 yılında, yüzüncü yaşında iken, hayata gözlerini yuman Rasim Damar, 2007 yılında kendisi ile yapılan bir söyleşi de Atatürk ile yaşadığı anısını şöyle aktaracaktır:
‘Osmaneli Tren İstasyonu’nda toplandık. Önümüzden üç tren geçti. Üçüncü tren tam önümüzde durdu. Atatürk trenden hemen inmedi. Kompartımanın kapısı birden açıldı. Dışarıya birden bir kurt köpeği atladı ve etrafımızda dolaşmaya başladı. Tabi biz hepimiz çocuğuz, korkarak öğretmenlerin bacaklarının arasına saklanmaya çalıştık. Bu esnada öğretmen bizlere dönerek,
— ‘Korkmayın çocuklar, bir şey yapmaz.’ dedi.
Köpek etrafta biraz dolaştıktan sonra geldiği yöne tekrar dönerek, kapalı olan kompartıman kapısına geldi. Ön ayaklarını kaldırarak kapıyı açın dercesine kapıyı tırmalamaya başladı. Trenin kompartıman kapısını açtı, aşağı indi. Üzerinde haki siyah pantolonu başında siyah kalpağı vardı. Yanımıza gelerek;
— ‘Merhaba çocuklar.’ diyerek bizleri selamladı.
Bizlerde ‘Merhaba!’, diye karşılık verdik. Benim boyum uzun olduğu için en ön sıradayım. Atatürk, benim yanıma doğru geldi.
— ‘Çocuğum senin ayakların niye çamur?’ diye sordu.
— ‘Ben şu karşı köyden geliyorum.’ dedim.
Atatürk umursamış olacak ki eğildi, paçalarımın tozunu, toprağını, çamurunu silmeye başladı. Ben, çok utandım o zaman, ama yapacak bir şey de yok.’