Bu hafta ki hikâyemize Osmaneli’nden yer vermek isterim. Bu kapsamda Harun Atapay hocamız ile birlikte uzun emekler sonunda hazırladığımız ve 2023 yılı sonuna doğru yayınlanacak olan ‘Osmaneli (Lefke) Türküleri – Halk Kültüründen Derlemeler’ isimli kitabımızdan bir örnek sunalım;
Gelin Kaynana Hikâyesi
‘Varlıklı bir ailenin tek bir oğlu vardır. Oğlanın annesi, evlenme çağını hayli geçmekte olan oğluna güzel bir gelin adayı bulup bir an önce oğlunu baş göz etmek ister. Oğlunun da onayını aldıktan hemen sonra aileye münasip güzelce bir kız aramaya başlar. Hısım ve akrabalarından bu konuda yardım talep eder. Ve aradığı gelinin özelliklerini şöyle izah eder.
— Gelinim o kadar güzel o kadar beyaz olmalı ki pilav tanesinin pirinçleri buradan geçerken belli olmalı.
Nihayetinde hısımlarından biri aileye, aranılan özelliklere sahip bir gelin adayının Adapazarı’nda bulunduğu haberini ulaştırır. Oğlanın annesi, oğlu ile birlikte Adapazarı’na doğru yola çıkar. O zamanlar da oğlan ile kızın görüşmesi halk arasında pek iyi karşılanmadığından, uzaktan da olsa bir cadde üzerinde biri birilerini görmelerine karar verilir. Oğlan, kızı görür ve gülümser, tabi kızda oğlana gülümseyerek karşılık verir. Bunu gören oğlanın annesi oğluna;
— ‘Neden gülüyorsun?’, diye kızar.
Oğlan da annesine;
— ‘O güldü, ben de güldüm.’, diye karşılık verir.
Aradan epey bir zaman geçer, düğün dernek kurulur, oğlan ve kız Adapazarı’nda evlenir. Düğün sonrası yeni evli çift yaşayacakları daimi yer Osmaneli’ne gelecektir. O zamanlar da yaygın ulaşım aracı kara trenlerdir. Yeni evli çiftimiz el mecbur kara trene biner. Gelin ve damadın ardından tüm arkadaşları da trene biner.
Tren hareket eder etmez gelin tren kompartımanında eline eski bir kazak almış, eski kazağın iplerini bir bir sökmeye başlar. Kayınvalide bu duruma oldukça şaşırır, merak içinde gelinine ne yaptığını sorar. Gelin kız;
— ‘Anneciğim bizde adettir. Benimle beraber bu gördüğün bütün arkadaşlarım da Osmaneli’ne gelin gelsin diye, bu eski kazağı söküyorum.’, diye cevaplar
Bu sözler kaynananın çok hoşuna gider. İçinden ‘Hem düşünceli hem de güzel bir kız aldım.’ diye böbürlenir. Etrafına da durmadan ‘Ben böyle gelin bulurum, ben böyle gelin alırım.’ , diye yol boyunca konuşur durur.
Nihayet akşamın alaca karanlığında kara tren Osmaneli Tren İstasyonu’na varır. Gelin kız, ilk defa geldiği ve uzun müddet yaşayacağı bu şehri yakından görmek ister ve merak içinde kompartıman camından dışarı bakar. İstasyon civarında başları beyaz, üstü siyah bir kalabalığın dolaştığını görünce şaşkınlık içinde kalır ve herkesin duyacağı biçimde şu sözleri söyler.
— Aaa, bütün leyleklerin hepsi bura da toplanmış!
Gelin kızın gördüğü karaltılar ise siyah yeldirme ve beyaz örtüden oluşan gündelik kıyafetlerini giyinmiş, posta treninin gelmesini bekleyen yöre kadınlarıdır. Kaynana bu sözler karşısında gülmemek için kendini zor tutar. Bir taraftan da,
— ‘Ne kadar saf bir gelin bulmuşum.’, diyerek kendinle bir kez daha övünür.
Yine başlar etrafındakilere, ‘Ben böyle gelin bulurum, işte ben böyle gelin getiririm Osmaneli’ne’ diyerek kendini habire övmeye devam eder.
Oğlan tarafı tabi ki Osmaneli’nin varlıklı ailelerinden biri. Dışarıdan huyu suyu güzel, kendisi de çok güzel bir gelin getirmişler. Konu komşuya hemen haber salmamak, Osmaneli’ne duyurmamak olmaz.
Sini sini börekler, çörekler hazırlanır, sofralar kurulur davetliler çağrılır. Kaynana olanca kibriyle sofranın başköşesine kurulur. Bir taraftan yeni gelininin zarafeti ile övünmekte diğer taraftan da, ‘Ben şöyle gelin buldum, ben şöyle gelin getirdim.’ diyerek kendisini öve öve bitirememektedir.
Tren yolculuğu başladığından beri kaynanasının yaptıklarını bir türlü kabul edemeyen yeni gelin artık dayanamaz hale gelir. Aklınca kaynanasına bir oyun oynamaya karar verir. Yemeğin tam ortasına gelindiğinde, misafirlerin şaşkın bakışlarına aldırmadan birden ayağa kalkar. Sedir üzerinde bulunan toz toprak içindeki bir defi eline alır, hem çalmağa hem oynamaya başlar. Kaynana bu olan biten karşısında bir müddet dona kalır. Kendisini toparlar toparlamaz, misafirlerine mahcubiyetinden olsa gerek yakarır gözlerle başlar gelinine çağırıp söylenmeye;
Geline bak geline
Kına yakmış eline
Gelin kurban olayım
Senin tatlı diline.
Oynama kızım oynama
Rezil rüsva olduk tüm Osmaneli’ne.
Bu sözler üzerine kaynanasının yemek sinisinin önüne gelen ve bir ayağıyla da ritim tutan yeni gelin, kaynanasına nispet yaparcasına şöyle seslenir;
Kaynana olmasaydın
Oğlan doğurmasaydın
Gelinle geçinmeyeceksen
Hiç gelin almasaydın.
Öyle gelin alınmaz, böyle gelin alınır
Gümbe de güm, gümbe de güm. Pufff!
Kaynana o kadar mahcup olmuştur ki, yalvarır yakarır gözlerle gelinine bir kez daha seslenir,
Ben olmayaydım
Oğlan doğurmayaydım
Geçinemeyeceğim yere
Hiç gelin almayaydım.
Oynama kızım oynama yeter
Rezil rüsva olduk tüm Osmaneli’ne.
Kaynana yalvardıkça, gelin daha kuvvetlice vurur defe. Bocalar defin üzerinde bulunan olanca tozları kaynanasının yemek yediği sininin içerisine. Bir taraftan da şöyle seslenir;