Ulus olarak yaklaşmakta olan yeni bir bayram arefesinin kapı eşiğindeyiz. Geleceğin hepimize hayır, mutluluk ve sağlık getirmesini dileyerek herkes tarafından bilinen fakat birçoğumuzun unutmuş olabileceğini düşündüğüm şairimizin aşağıda ki mısralarda anlattığı güzel Bilecik’imizin isminin nereden geldiğine dair bir yazıyı derlemeyi uygun buldum. Umarım hoşça bulursunuz.
Ovaların engindir Yeşil gerçek rengindir Cennet senin dengindir Ne şirinsin Bilecik…..
Bilecik isminin nereden kaynaklandığı ile ilgili çeşitli bilgiler vardır. En çok kabul edilen görüş Bilecik isminin, Bizans döneminde Hamsu ile Debbâghâne Deresi arasındaki bir vadide yer alan kaya çıkıntısı üzerine kurulu Belokome (Belekoma, Belocome) Kalesi’nden geldiği üzerinedir.
Türklerin bölgeye yerleşmesiyle birlikte tekfurluk olan ve bir kaleden yönetilen Bilecik’i “Bilekon” diye anmaya başladılar. Zaman geçtikçe halk ağzında değişen sözcük “Bilecik” olarak anılmaya başlandı. Bilecik adının son ekinde bulunan “cik” takısının küçültme eki olduğu bilinmektedir. Osmanlılar, kent küçük olduğundan şehrin adının sonuna bu eki eklemişlerdir.
Bilecik’in ismi ile ilgili halk arasında dillerde dolaşan bir başka mitoloji daha vardır. Efsaneye göre:
“Bilecik’i kuracak ihtiyar dedeler şehrin güzel bir yerde olmasını düşünmüşler. Ve bu günkü istasyon civarını münasip görmüşler. Orada çalışmaya başlamışlar. Bir müddet çalıştıktan sonra büyük ağaçlar altında ve Karasu kenarında istirahat vermişler. Bu uzun dinlenmeden sonra yerlerine geldikleri zaman hepsi hayret içinde kalmışlar. Çünkü inşaat için kullandıkları vasıtalar yerli yerinde olmadığını görmüşler. Büyük, küçük kadın erkek bunları aramak için yola düşmüşler. Nihayet bütün vasıtaları asırlık bir çınar ağacının dibinde bulmuşlar. Bu hadiseye kurucular fazla ehemmiyet vermemişler. Tekrar eski yerlerinde faaliyete geçmişler. Yine bir gece istirahatı esnasında bütün vasıtalar asırlık çınar dibine taşınmış. İhtiyar kurucular bunun üzerine bunda bir hikmet ve ilahi bir kudret aramışlar. Manevi bir seziş altında ezilen kurucular ilahi bir huşu ile “Bileydik” böyle olduğunu baştan buraya kurardık demişler ve şehri çınarın dibine kurmuşlar. Çınarın etrafına büyük bir meydan yapılmış. Meydanın kenarlarında muazzam kervansaraylar kurmuşlar. Ve şehrin isminde bir nedamet manası ifade etmek maksadı ile Bileydik olmuştur.”
İslam dini tesiri ile birçok misalleri olduğu gibi böyle bir efsanede meydana gelmiş olabilir. Fakat efsanede “Bileydiğin” nasıl olup ta “Bilecik” olduğuna dair bir şey yoktur.
Fakat Bilecik’in asıl hikâyesi Osman Gazi ile başlar. Şöyle ki:
“Selçuklular tarafından Söğüt kasabasına uçbeyi olarak yerleştirilen Ertuğrul Bey Oğlu Osman Gazi, Osmanlı Beyliğini kurduktan sonra, bu çevredeki Bizans Tekfurlarını rahat bırakmaz. Bilecik Tekfuru, düğününe Osman Gazi’yi davet eder. Maksadı, bir tuzak kurup, Osman Gazi’yi orada öldürmektir.
Harmankaya Tekfuru olan ve sonrada Müslümanlığı kabul ederek Osmanlı Devletine büyük hizmetleri bulunan Kösemihal, bu tuzağı, yakın dostu Osman Gazi’ye duyurur. Durumu öğrenen Osman Gazi, Bilecik Tekfuru’nun düğün davetini memnuniyetle kabul eder ve gelen elçiye şöyle der:
– Düğüne icabet bize şeref verir. Yalnız, yakında yaylağa çıkacağım. Her yıl olduğu gibi bu yıl da eşyalarımı Bilecik Kal’asına emanet bırakmak istiyorum. Tekfur lütfen bu dileğimi kabul buyursun. Ayrıca, bir ricam daha var. Düğüne hatun kişilerimle birlikte geleceğim. Biz açıklık yere alışığız Bilecik dar yer. Düğünü Kal’a dışında genişçe bir yerde yapsın…
Tekfur Osman Gazi’nin bu tekliflerini çekinmeden kabul eder. Düğün günü gelip çatınca, Osman Gazi yiğitlerini birer keçeye sardırarak kağnılara yükletir. Bazılarını da kadın kılığına sokarak, kağnıların başını çektirir. Kağnı sürücüleri Bilecik Kal’asının yolunu tutarlar. Onlar gide dursun, öte yandan Osman Gazi en güçlü silah arkadaşlarını kadın kılığında yanına alır, anamdır, bacımdır, düğüne getiriyorum diyerek davete katılır. Eğlenceler başlar.
Tekfur ve misafirleri eğlene dursun, Bilecik Kal’asına eşya götüren kafile kaleden içeri girer girmez hemen denkleri çözerler. Bir anda kırk-elli yiğit meydana çıkıverir. Kal’a muhafızlarının çoğu düğünde olduğu için bir saat içinde Kal’a fethedilir. Osman Gazi’ye haber iletilir.
Bilecik kal’asının fethi, Çakırpınar’ında tekfurun misafiri Osman Gazi’nin kulağına erişir erişmez, bir işaretle kadın kılığındaki adamları kılıçlarını sıyırırlar. Düğün sarılmış, Bilecik Tekfuru, yaptığı tuzağa kendi düşmüştür.
Bir savaş ki sormayın. Sonunda Bilecik Tekfuru’da, Yarhisar Tekfuru’da yenilgiye uğrarlar. Düğünü yapılan güzel Holofira’ya gelince, Osman Gazi onu, oğlu Orhan Gazi’ye nikâhlar. Gelinin adı Nilüfer olur. Bilecik’in fethi telli duvaklı güzel bir gelinle tamamlanır. Tarih bu fetih destanını, da muhteşem bir düğünle süsler.
Şairimiz seslenir bu düğün için.
Gaziler ne durursunuz Atlılar, gün bu gündür. Bilecik’te düğün var Davullar gümbür gümbür.
**
Ak duvaklı ak gelin Nazlı Nilüfer Hatun Orhan Gazi göründü Damada alkış tutun.
**
Zafer şenlikleri var Mehter çalar beş öğün Bir fethe bayrak açar Bilecik’teki düğün.
Mehmet Önder
Kaynaklar: Necmi Güney, 1937 Ansiklopedik Okul ve Aile Dergisi, 1975 Şehrimiz Bilecik Dersi Öğretim Materyali, 2020 Mehmet Önder, 1972
Emeğine sağlık Hasan TAŞÇI..
Teşekkür ederim .