30 Ağustos Zafer Bayramı olmasaydı ne olurdu biliyor musunuz?
Muhtemelen hâlâ birilerinin ayak seslerine “efendim geliyorlar” diye kulak kabartan, kendi vatanında misafir muamelesi gören, ezik bir topluluk olurduk. Türk milleti olmaktan değil, “bir milletin gölgesi” olmaktan bahsederdik.
30 Ağustos Zaferi olmasaydı, Anadolu’nun sokaklarında ezan sesi yerine işgalcilerin ayak takımı türküleri yankılanırdı. Çocuklarımızın okul kitaplarında kahramanlık destanları değil, başkalarının “medeniyet” masalları yazardı. Ve biz belki hâlâ, kendi gök bayrağımızın gölgesinde değil, yabancı sancakların altında eziliyor olurduk.
Zafer Bayramı olmasaydı, “Türk” kelimesi bu kadar gururla söylenir miydi?
Şimdi birileri çıkıp “Aman efendim, bunlar milliyetçilik söylemleri” diyecek. Kusura bakmayın da, eğer bu millet milliyetçi olmasaydı, yani damarlarındaki asil kanın hakkını vermeseydi, bugün sizin “özgürlük” dediğiniz şey bile masal olurdu.
Bakın, o günler birilerinin “tweet savaşları” ile değil, gerçek savaşlarla kazanıldı. Toprağa düşen binlerce Mehmetçik, sırtında mermi taşıyan kadınlar, açlığa rağmen cepheye koşan çocuklar vardı. Onlar olmasaydı, bugün belki adınızı bile kendi dilinizde yazmaya cesaret edemeyecektiniz.
30 Ağustos Zaferi olmasaydı, bugün hâlâ “Türk müyüz, değil miyiz?” tartışması yapıyor olurduk. Ama var! O zafer var. Ve biz o zaferin mirasçılarıyız. O yüzden hiç kimse kusura bakmasın: Bu topraklarda Türk’ün sözü geçer. Türk’ün nefesi hissedilir. Türk’ün bayrağı dalgalanır.
İşte bu yüzden 30 Ağustos yalnızca bir tarih değildir.
O, Türk’ün küllerinden yeniden doğduğu gündür.
O, esareti yırtıp atan iradenin ilanıdır.
O, “Türk Milleti istiklalsiz yaşamaz!” diyen sesin göğe yükselişidir.
Ve unutulmasın:
Bütün bu destanın mimarı, başkomutanı, Türk’ün alnındaki kara yazıyı silen adam, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Eğer 30 Ağustos Zaferi olmasaydı, bugün Türk Devleti olmazdı.
Ama oldu… Çünkü Atatürk vardı.