Ayakkabı Bot ve çizme Günlük ayakkabı Bot ayakkabı modelleri Çizme ayakkabı Terlik ayakkabı Sandalet Babet Spor ayakkabı Topuklu ayakkabı İç giyim Mayo Çorap Fantezi giyim İç çamaşır takımları Sütyen Gecelik Pijama takımı Gece elbisesi Plaj giyim Giyim Büyük beden Tesettür Etek Trenckot tarz eşofman takımları bayan Mont Gömlek Pantolon T-shirt Sweatshirt Kırmızı elbiseler Ceket Çanta Çanta aksesuarlar Bebek bakım çantası Spor çanta Okul çantası Laptop çantası Portföy çanta Bel çantası Postacı çantası El çantası Sırt çanta Bebek bakım çantası Omuz çantası Atlet Külot Jartiyer Tanga Jüpon Body Büstiyer
Merhaba, öncelikle âdettendir sorulur, kimdir Kudret KÖKSAL?
Madem öyle ben de adet üzerine kısaca cevaplayayım sizi.
Benden biyografi de istenen ve siparişle yazılan az sayıdaki kitaplarım haricinde, genel olarak kitaplarımda biyografi kısmı şu şekilde yer alıyor: “Bilen bilir, tanıyan tanır. Gerisi laf-ı güzaf.”
Bir iş başvurusu için CV hazırlamadığıma göre, kendimi tanıtmak açısından verebileceğim çokça bilginin, okuyucuyu pek de ilgilendirmeyeceğini düşünürüm.
Ancak ve belki kısaca şunları ilave etmeliyim sanırım: Bir yaz günü Samsunda doğmuşum. Babam subay olduğu için ve meslek hayatı süresince oradan oraya tayinler neticesinde, nüfus kütüğüm Giresun’dadır. Babam Selânik göçmenidir. Annem ise Turgutlu’lu Rum kökenli bir kadının kızıdır.
Çocukluğum ve gençliğim Ankara’da geçti. Ancak gün geldi, beni boğan o kenti terk ederek İstanbul’a kaçtım. Birkaç git-gel dışında İstanbul’da tutunmayı başardım ve halen orada yaşamaktayım.
Üniversite hayatım Ankara Mimarlık ve Mühendislik Akademisinde başlamış olmakla birlikte, dönemin hır-gürü neticesinde –çünkü okulumuzda pek çok ölüm olayları meydana gelmiş ve o dönemlerde derslere devam olanaklarımız kalmamıştı- devam mecburiyeti olmayan Sevk ve İdare Yüksek Okulu’nda devam etti ve sonrasında ise Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi’nde son buldu. Fakat sevmediğim bu meslekle ilgili işlerde çalışmak gibi bir yönelimim hiç olmadı. İş hayatım genel olarak yayınevlerinde geçmiştir. Sizlere verebileceğim bu kısa bilgiler dışındaki hikâyeler ise kendimi kendi kalemimle anlatacağım için, hiç de objektif olmayabilecektir.
Şöyle diyebiliriz belki: Hayatın bütün güzellikleriyle, iyilikleriyle olduğu kadar, çirkinlikleriyle, kötülükleriyle ve zulmüyle de karşılaşmış ve yazarak baş etmiş ve halen de yazarak baş etmeye çalışan bir insan işte.
Siz okuyan bir çocuk muydunuz?
Elbette. Özellikle ortaokulda Felsefenin Temel İlkeleri – Georges Politzer ile başlayan ciddi okuma serüvenim zaman zaman zorunlu kesintilere uğrasa da devam etmiştir.
Sizi okumaya yönlendiren kimseler var mıydı?
Bu konuya ‘evet’ diyemeyeceğim. Şiddet içermese de babam o konuda çok prensipli ve katı bir insandı. Ama onun sürekli ders çalışmam doğrultusundaki psikolojik baskıları maalesef bende tersine bir etki yaratmış ve ders kitaplarından kaçan bir çocuk olmam sonucunu doğurmuştu. Ama ben, ders kitabı yerine kendimce uygun gördüğüm kitapları okumaktan vazgeçmedim hiç.
Zaten bizim kuşağın gençlik yılları, politize bir gençlik olmamız nedeniyle de çokça ve sürekli okutarak geçmiştir.
Günlük yazma pratiğiniz nasıl? Her gün düzenli yazıyor musunuz?
Yazmak bir hayat tarzıdır benim için. Yazmak için kağıda ve kaleme de ihtiyacım olmamıştır ve halen de yoktur. Çünkü yazılarımı önce zihnimde yazarım genellikle. Kalem, kağıt ve yazma gereçlerim olmadığında zihnimde olgunlaştırır ve en kısa zamanda kağıtlara ya da bilgisayara aktarırım. 1980’li yıllarda bir siyasi davadan tutuklu bulunduğum Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’nde kağıt kalem yasağı olduğu dönemlerde, hikâye ve şiirleri zihnimde yazmak ve bunları şifreli olarak mektup satırlarında dışarıya ulaştırmak, güç gibi görünse de mümkün olmuştur benim için. Bu, o zorlu koşullarda yaşama tutunma ve direnme biçimiydi sanırım. Kimbilir, bugün bile devam eden bu zihinsel aktivite, bende böylece gelişmiştir belki. Ki ben Mamak A blok hücrelerindeyken, bazı şiirlerim dışarıda bazı dergilerde yayınlanmıştı.
Yazmak ‘hayat tarzımdır’ dedim. Yani kendimle konuşmaktır, kendimi sorgulamaktır ve kendimle hesaplaşmaktır, hayatı sorgulamamın yanısıra. Her gün mutlaka bir şeyler karalarım. Bazılarını paylaşırım, bazıları bir kenara atarım, bazıları yok olup gider.
Ankara’da yazar olmak nasıl bir duygu?
Ankara kökenli olmamla birlikte, çocukluk ve gençlik hatıralarını, annesinin ve babasının mezarını, yani ömrünün çok önemli bir bölümünü Ankara’da bırakmış bir insan olarak, kendimi Ankara’lı hissetmediğim doğrudur. Aslında bu hissiyatım İstanbul içinde böyledir. Bence insan nerede mutlu oluyorsa oralıdır. Ama ve elbette, nerde yaşıyor olursanız olun, hatıralardan asla kaçınılamaz. İmza etkinlikleri nedeniyle Ankara’ya geldiğim hemen her sefer, çevresindeki bütün yapılar yıkılıp yenilenmiş olsa da, halâ çocukluğumuzdaki haliyle korunan, annem, babam, ablam ve Fifi’yle (Fifi bizim minik köpeğimizdi) yaşadığım o evi görmeye gider, büyük bir hazla hatıralarımı yenilerim.
Ayrıca, yazan, çok yazan, orda-burda, sokakta, köşe başında, cafede, arabada, yatakta, her yerde yazan bir insan olmamla birlikte kendimi yazar olarak telâkki etmem. Çünkü ‘yazar’ dediğinizde bir meslek tarifliyorsunuz demektir ki, yazarlık benim için bir meslek değildir. Ben günün her saatinde, her hâl ve şartta ve yer – mekân gözetmeksizin yazan birisi olarak yazma eylemini, beni yüksek tatminlere ulaştırdığı için, hayata bağladığı için, belki yalnızlığımı çoğalttığı için yaparım. Başkaları için değil ama daha çok kendim için yazarım.
Kitaplarımın çocuklarımın kütüphanelerinde yer alması dışında bir beklentim yoktur yazmaktan. Ve yazarlık bir meslekse eğer, siparişle de yapılabilir ki, bunu ben de bir-iki kez yapmış olmamla birlikte, diğer kitaplarımı yazarken duyduğum hazzı ve tatmini duyduğumu asla söyleyemem.
Ayrıca yıllar ve yıllardır yazmama rağmen ve yine yıllarca yazdıklarımı kitaplaştırmam doğrultusunda pek çok öneri-ikâz almış olmama rağmen, yazmalarımı kitaplaştırma girişimim, ancak o muhteşem kadının; eşimin ölümü ve vasiyeti üzerine başlamıştır. O sağlığında hep bana ‘Kudret bırak işi gücü, ben evi döndürürüm, sana evde ve ofiste bir oda tahsis edelim otur yaz ve yazdıklarının kitaplaştır’ derdi. Bense o sağken bu isteğine sürekli sırt çevirdim. Bunun nedenini de kitaplarımdan birinde dile getirdim. Fakat ne zaman ki o beklenmedik şekilde vefat etti, onun adına da bir kitap olmak üzere, yazdıklarımı kitaplaştırma kararı aldım. 2021 yılı Eylül ayında başlayan kitap serüvenim, şu an 8 kitapla sürmekte. Altı – yedi dosya kadar da basılmaya hazır dosya olarak beklemekte.
Bu arada zaman içinde pek çok kadın – erkek dergilerinde, politik haber dergilerinde, sanat dergilerinde gerçek adımla ya da mahlasla yazılarım yayınlandı. Ve gençlik yıllarımda pek çok gençlik dergisinin çıkartılmasında ve yazı kurullarında aktif görev aldım, yazılar yazdım. Koşulların zorlaması ve para kazanmak kaygısıyla kuaför dergilerinden, bilgisayar dergilerine kadar, bana hayli uzak dergilerde bile yayın yönetmenliği ve yazarlık yaptım.
Yazarken ilham veya motivasyon kaynağınız nelerdir? Biraz bahseder misiniz?
Galiba motivasyon kaynağım bizzat hayatın kendisi ve elbette tarafımca yaşanılanlar ve tanık olunanlardır. Sessiz kalmanın, yaşarken ‘hiç’liğe teslim olmanın, yaşarken ‘yok’ olmanın diğer tarifi olduğuna inandığım için olacak, her alandaki duygu ve düşüncelerimi kağıtlara geçirmek, var olabilmenin bir yolu olmuştur benim için.
Yazdığınız metnin bitmiş olduğunu nasıl anlıyorsunuz? Bitmesi bir yana, bir dergiye gönderebileceğiniz kararını verirken, kendi kendinizle hesaplaşırken göz önünde bulundurduğunuz kıstaslar nelerdir?
Aslında yazıya başlamadan ‘son’u zihnimdedir. Zaten o son’dur, o yazıyı bana yazdıran…
Kafamdaki o son’a ulaşana kadar, o son’u destekleyici yazılar yazarım. Bunlar bazen kısadır, bazen de uzun, çok uzun.
Yazılarımı yazarken edebidir, sanatsaldır, şiirseldir, tekniklere – akımlara – doktrinlere uygundur, değildir ya da şudur – budur diye kaygılanmam. Beynimin ve kalbimin beni yönlendirmesiyle, sürüklendiğim yere kadar yazarım. Ve yazdıklarım genelde an’lıktır. Yazıyı kaleme aldığım an’daki düşüncelerimi ve duygularımı yansıtırlar. Bu nedenle samimidirler ve asla sahte değildirler.
Yazmalarımın, şiirlerimin mutlak anlaşılır olması ise en önem verdiğim hususlardan birisidir..
Bir kültür insanı olarak kitap ve insan hakkında neler söylersiniz?
Kitap, kitapsız tanıyamayacağımız, ulaşamayacağımız, bilemeyeceğimiz hayatı tanıtır bize. Evreni küçültür ve beynimizin içine kadar getirir. Yani ufkumuzu genişletir ve koca evreni ufkumuzun kapsam alanına getirir. Yani hayata bakış açımız, hayatı algılayışımız kitapla birlikte hızla genişler, gelişir. İnsan olarak evrimimizi hızlandırır.
Bilinir ki insan maalesef çok küçük bir varlıktır. Evrende, sahildeki bir kum tanesi kadar bile değildir. Oysa insan okuduğu oranda büyür ve sahilin kendisi kadar olabilir.
Elbette kitaplar bize hayatı ve evreni tanıtabileceği gibi, insanı da tanıtır. Ama bu konuda bir parantez açmadan geçemeyeceğim. Bazen bir insanı bir bakışla, bir davranışla tanıyabileceğiniz gibi, bazen yıllar yıllar geçer de tanıyamamış olduğunuzu idrak edersiniz. Olsun. Yine de kitap bizlere insan karakter ve kişiliklerinin tanıtılmasına yol gösterici olabilir. Ve fakat bunun için sadece okumak da yeterli olmaz. Vicdan ve merhamet kavramlarının yüceliğini anlamanın, insan, hayvan ve tüm canlıları saymayı, sevmeyi öğrenmenin sadece kitaplarla değil ama, ailesel çevresel ve hatta kültürel, eğitsel, politik, ekonomik, hatta hatta dostluk ve arkadaşlık gibi faktörlerle de yakın ilişkisi vardır. Yetişkinliğe adım atmış bir genç Hitler’in Kavgam kitabını okuduğunda çok çeşitli savrulmalarla karşılaşabilir. O halde sadece ve çok okumaktan ziyade okunanların niteliği ve içeriği de çok önemlidir. Dünyada milyonlarca basılmış kitap var. Hayatımız boyunca ısrarla ve inatla okusak okuyacağımız kitap sayısı anca 3-5 bindir. O halde kitabı okurken rastgele değil, seçici olmak da, bir diğer önemli konudur.
Güzel ve keyifli bir sohbetti. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Kitap hayatımızda elbette çok önemlidir. Ama insan olabilmek bundan da önemlidir. Okuma yazma bile bilmeyen milyonlarca insanın olduğu bir coğrafyada, okumuş yazmış, ama insanlıktan uzaklaşmış ve toplumu da sürükleme becerilerine erişmiş pek çok entellektüeller olduğunu unutmamak gerekiyor.
O nedenle hem okuyalım, hem de iyi insanlar olmaktan asla vazgeçmeyelim.
Vakit ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
Ben teşekkür ederim ve sizlere de iyi çalışmalar dilerim.
Sevgiyle…
bsr recyclinghof berlin a rel="dofollow" href="https://www.vurgec.com/kategori/canta" title="Çanta">Çanta Çanta aksesuarlar Bebek bakım çantası Spor çanta Okul çantası Laptop çantası Portföy çanta Bel çantası Postacı çantası El çantası Sırt çanta Bebek bakım çantası Omuz çantası