Ayakkabı Bot ve çizme Günlük ayakkabı Bot ayakkabı modelleri Çizme ayakkabı Terlik ayakkabı Sandalet Babet Spor ayakkabı Topuklu ayakkabı İç giyim Mayo Çorap Fantezi giyim İç çamaşır takımları Sütyen Gecelik Pijama takımı Gece elbisesi Plaj giyim Giyim Büyük beden Tesettür Etek Trenckot tarz eşofman takımları bayan Mont Gömlek Pantolon T-shirt Sweatshirt Kırmızı elbiseler Ceket Çanta Çanta aksesuarlar Bebek bakım çantası Spor çanta Okul çantası Laptop çantası Portföy çanta Bel çantası Postacı çantası El çantası Sırt çanta Bebek bakım çantası Omuz çantası Atlet Külot Jartiyer Tanga Jüpon Body Büstiyer
Kitaplarınızı konuşmadan önce okuyucularımıza kendinizden bahseder misiniz?
Zonguldak’ta doğup büyüyen, üniversitede okumak için Ankara’ya yolu düşen ve öğretmen olarak atandığı Bursa’da bir ömür tüketen sıradan biriyim aslında. Kendimden bahsetmek bana bile sıkıcı gelirken okuyucuyu sıradan hayat hikâyemle bunaltmak istemem doğrusu. En iyi bildiğim işin öğretmenlik, en severek yaptığım şeyin ise çocuk yetiştirmek olduğunu söyleyebilirim. Emekli olup bol zamana kavuşunca yazmak meselesi hayatıma girdi. Tıpkı çocuklarımla beraber hayatı öğrenip büyümem gibi, şimdi kitaplarımla birlikte edebiyatı öğrenmek, olgun metinler üreten bir yazar olmak için çabalıyorum.
Çocuklar için bir şeyler üretmek, onlara dair çalışmak hayatınızı nasıl etkiliyor?
Yazdığım iki kitap özelinde konuşmak gerekirse daha çok ikinci çocukluk ve ergenlik dönemlerine hitap ediyorum diyebilirim. İlk çocukluk yani 3-6 yaş arası için yazmanın müthiş bir titizlik ve uzmanlık gerektirdiğini bildiğimden şimdilik o gruba yazma cesaretini bulamıyorum kendimde. İlk kitaplarımda 9 yaş ve üstü çocuklara bazı zor konuları açmak, derin meseleler hakkında onları düşünmeye yöneltmek gibi bir misyon edindim kendime. Binlerce çocuk ve genç ile çalışmanın verdiği tecrübeyle çocukların sadece macera, komedi ya da korku türlerini okumadığını, psikolojik ve sosyolojik olguları içeren kitaplara da ilgi duyduklarını biliyordum. Elbette insan doğası üzerine yazabilmek adına çok okuyor ve araştırıyorum ama çocuklar için yazmak hayatımı bunun dışında çok etkilemiyor. Tam aksine çocuklarla geçirdiğim uzun yılların etkisiyle yazıyorum, yazabiliyorum desem hiç yanlış olmaz.
Neden Kitap yazmak istediniz?
Bu aslında yanıtını bilmediğim bir soru. İnsan ne istediğini çok iyi bilse de neden istediğini kendisine bile açıklayamayabilir bazen. Çocukluğumdan beri kitap yazma hayalim vardı ama nerede ne zaman başladı, nasıl bunca yıl içimde dipdiri kaldı bilemiyorum. Okumayı seven herkes hayatında en az bir kere ben de yazsam, diye düşünüyordur. Çalışma hayatım bitince artık neden olmasın, diyerek kolları sıvadım. Yaratıcı yazarlık eğitimleri aldım ve edebiyat dünyasına ürkek küçük bir adım attım sonuç olarak.
Çocuk kitaplarında öğüt veya mesaj vermek illa gerekli midir?
Nedense çocukken hiç hoşlanmadığımız bu öğüt meselesini yetişkin halimizle benimsiyor ve her fırsatta çocukları öğütleyerek onlara kendi deneyimlerimizi aktardığımızı sanıyoruz. Yanlış yapmalarına fırsat vermeden doğruyu bulmalarını beklemek iyi niyetli bir kötülük gibi geliyor bana. Bu yüzden açık mesajların ve öğütlerin olduğu kitaplara sıcak bakmıyorum. İyi bir kitap, tıpkı bir kamera gibi yazarın kurgusal evrenini kayıt altına alır ve orada olan bitenler tüm iyi-kötü taraflarıyla çocuğa bir çeşit deneyim yaşatır. Her çocuk bu deneyimden kendince bir şeyler öğrenir. Mesaj ve öğütler çocuğun gözüne ışık tutmak ve aslında görüşünü kısıtlamaktır bana sorarsanız. Işığı kitaba çevirip orada neler oluyor bir bak istersen, demek daha doğru bir yaklaşım olabilir.
Ne kadar zamandır yazıyorsunuz?
Okunabilir bir şeyler yazmaya başlayalı ancak birkaç yıl oldu. Hala yolun başındayım, diyebilirim.
Sanat hakkında düşünceleriniz nedir?
Herhangi bir şeyin önemini kavramak için yokluğunu düşünürüm hep. İnsanın sanat yapma yeteneği bir gün bir şekilde ansızın yok olsa geriye ne kalır, neler değişir diye sormam gerek bu durumda. O güzel kitapların, tabloların, mimari harikaların, heykellerin kaybolduğunu düşünelim; enstrümanların sustuğunu, sinema ve tiyatroların kapandığını, fotoğraf karelerinin silindiğini… En önemlisi insanın kendisine ve çevresine duyarlılığını yitirdiğini hayal edelim. Estetik bakış açısıyla kurulmamış bir düzenin ne kadar iç karartıcı olabileceğini, duyarsızlığın topluma ve çevreye ne kadar büyük felaketler getirdiğini sergileyen pek çok kötü örnek var yeryüzünde. Yine de azınlıkta da olsalar iyi ki varlar ve üretiyorlar dediğimiz sanatçılar sayesinde bir nebze olsun nefes aldığımızı düşünüyorum. Sanatsız bir hayat boğucu bir karanlıktan ibaret olurdu herhalde.
Hayal gücü yazmaya etken mi peki?
Kurgusal bir metin yazmak için olmazsa olmaz bir şey varsa o da hayal gücüdür bence. Fantastik türde olması gerekmiyor yazdığınız kitabın; günlük hayatın içinden gerçek hikâyeleri ya da tarihsel olayları bile anlatıyor olsanız hayal gücünüz ile orantılı bir kurgusal gerçekliğe ulaşabilirsiniz. Karakterleriniz kafanızın içinde ete kemiğe bürünüp konuşmaya başlamamışlarsa onları yeterince hayal etmemişsiniz demektir mesela. Tolstoy’un ünlü romanı Anna Karenina’yı bitirdiğinde “Anna öldü,” diyerek ağladığı söylenir. Yani öylesine güçlü hayal etmelisiniz ki yazdığınız hikâyenin doğruluğuna herkesten önce kendinizi inandırmalısınız.
Kuşaklardan söz edilir. X, Y kuşakları konusunda ne demek istersiniz?
Kuşakları X,Y,Z diye sınıflandırmanın sadece sosyolojik tanımlamalar açısından faydası olabilir. Elbette her kuşak içine doğduğu dönemin olumlu olumsuz şartlarına göre şekilleniyor ama iş bir şekilde insanları etiketlemeye kadar vardı. Y kuşağı şöyle kötü Z kuşağı böyle iyi gibi çok da gerçekçi olmayan bir kişilik paketi oluşturmuş oluyoruz her kuşak için. Bireyselliğin, biricikliğin önemini unutuyoruz. Bugün dünya üzerindeki birçok problemin sorumlusu olarak Y kuşağı gösteriliyor mesela. Oysa aynı kuşaktan büyük bilim ve siyaset insanları ya da sanatçılar çıktı. Y kuşağı ise Z kuşağını tembellikle, kolaycılıkla veya değerlere saygı duymamakla suçluyor. Z kuşağı içine doğdukları dijital dünyanın korkunç bilgi bombardımanı ve müthiş imkanları arasında kendi yolunu bulmaya çalışıyor oysa. Büyükannem de elinde tabletle doğsaydı yüksek ihtimalle güneş doğarken uyanıp inek sağmak meselesini sorgulardı. Ben kuşaklardan çok ait oldukları döneme bakıyorum ve bu şekilde onları anlamaya çalışıyorum. Bizden önceki ve sonraki kuşaklarla aynı şekilde düşünüyorsak zaten kuşaklar gelişmiyor ve insan yerinde sayıyor demektir. O yüzden kuşak çatışmasını da son derece sağlıklı buluyorum. Çatışmıyorsak öğrenmiyoruz anlamına gelir sonuçta.
Kitap okumak- okumamak, kitaplar insana ne sağlar?
Kitap okumamaktan ölen olmadığına göre okumayanları kınamaktan sakınmak gerek öncelikle. Okumak kişisel bir tercih ve dahası bir kendine yatırım. Bilinçli bir okur olmak insanı gerçekten olgunlaştırıyor ve zihinsel sağlığını koruyor. Ben okuma eylemini insanın boyut değiştirmesi, zaman yolculuğu yapması ya da en basit benzetmeyle hipnoz olması gibi görüyorum. Her ne kadar okurken tüm dikkatinizi kitaba verseniz de hikâye ile etkileşime geçen, orada yaşananları hisseden, düşünen, merak eden sizsiniz. Bir başka insanın zihnine, kalbine, düş alemine giriyorsunuz. Kitabın tam içindeyken aynı anda dışında kalabiliyorsunuz. Güçlü ve etkili bir deneyim yani. Evet, okumayanları kınamıyorum ama çok şey kaçırdıklarını düşünüyorum.
Vakit ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
bsr recyclinghof berlin a rel="dofollow" href="https://www.vurgec.com/kategori/canta" title="Çanta">Çanta Çanta aksesuarlar Bebek bakım çantası Spor çanta Okul çantası Laptop çantası Portföy çanta Bel çantası Postacı çantası El çantası Sırt çanta Bebek bakım çantası Omuz çantası