Gelmekte olan Mayıs ayı ile birlikte yöremizin somut olmayan önemli kültürlerinden biri olan Hıdrellez kutlamalarından bahsetmemek olmaz, düşüncesiyle küçük bir yazı dizisi hazırlayıp, siz Gündem Bilecik takipçileri ile paylaşmayı uygun gördüm. Oldukça uzun anlatımlı bu konuyu, ‘Muhacir Gelenekleri, Manav Gelenekleri ve Hıdrellez İle İlgili Yaygın İnanışlar’ alt başlıkları altında sizlere sunmayı düşündüm.
Umarım beğeni ile takip edersiniz diyerek, “Hıdrellez nedir, nasıl ve ne zaman kutlanır?” soruları ile bu küçük yazı dizimize başlayalım isterim.
Hıdrellez
Hıdrellez veya Hıdırlez yöremizde her yıl 5-6 Mayıs tarihlerinde başlamakta Temmuz ayı sonuna kadar devam etmektedir. Özellikle iş gücünün olmadığı haftasonları günlerine denk getirilen Hıdrellez kutlamaları, yörede yaşayan Muhacir ve Manav’lar arasında geçmişten günümüze önemli yer tutan kültür yansımasıdır.
Hıdrellez kutlamalarını Türklerin İslamı kabul ettikten sonra ki yaşam tarzı ile birlikte eski gelenek ve göreneklerinin devam ettirilmesine ve Anadolu’da yaşayan Hıristiyan halkın kaynaşmasına verilebilecek en güzel örneklerden biridir diyebiliriz.
Yapılan araştırmalara göre Türkler, Orta Doğu’ya geldikten sonra Hıristiyanlığın da etkisi ile 6 Mayıs gününü bahar bayramı olarak kutlamaya başlamışlardır. Çünkü Anadolu’da ki Ortodoks Hıristiyanlar, Aziz Yorgi gününü bu tarihte kutlamaktaydılar. Zaman içinde Hıdrellez anlayışı, Aziz Yorgi kutlamaları ile aynı tarihlerde yapılır olmuştur.
Hıdrellezin gelişiyle birlikte kış mevsiminin sona erip yaz mevsiminin geldiğine, bolluk ve bereketle dolu günlere ulaşıldığına inanılmaktadır. 6 Mayıs Hıdrellez günü yazın başlangıcı olarak kabul edildiği için bir bayram sevinci yaşanır. Halk inancına göre 6 Mayıs’ta başlayan ‘yaz günleri’ 186 gün sürmekte ve 8 Kasım’a kadar devam etmekte, bu döneme de ‘Hızır Günleri’ denmektedir. Yılın ikinci devresi ise 8 Kasım’dan, 6 Mayıs’a kadar süren kış günleri ‘Kasım Günleri’ olarak anılmakta ve 179 gün sürmektedir.
Hıdrellezin gelişi ile ağaçların tomurcuklanması, ekinlerin ekilmeye başlaması, havaların ve toprağın ısınması ile hayatın yeniden canlanması bir bayram olarak kabul edilir. Hızır ve İlyas Peygamberler, doğanın uyanışını sağlayan buluşmalarını bu tarihte yaparlar. Toplumumuzun doğa ile barışık olduğu özel günlerden olan Hıdrellez şenliklerinde, türbelerin, ermiş kişilerin, dede mezarlarının yakın yıllara kadar mekân olarak seçilmesi Oğuz geleneğinin yani göçebe dağ kültünün buralarda hala yaşatıldığını göstermektedir. Bazı pınarların, çeşme ve kuyuların sularının zemzem olarak kabul edilmesi su kültü, ateşten atlama geleneği ise ateş kültünün varlığına delil teşkil etmektedir. Son kült olan ağaç kültü ise tamamen unutulmuş durumdadır.
Yöremizde her yıl kutlanmakta olan ve kaynaşmanın ve birlikteliğin önemli bir sembolü olan bu güzel geleneğin yaşatılması geleceğe bırakacağımız en hayırlı miras olacaktır.
Muhacir Gelenekleri – Mantufar/Mantifar Geleneği
Muhacirler de mantufar geleneği vardır: Tüm muhacir mahallesi kızları Hıdrellez den bir önceki akşam birilerinin evinde toplanırlarmış, Hep birlikte mâniler ve beyitler söylenirmiş. Bir küçük küp testi getirirlermiş, oturturlarmış başına yetim ve öksüz bir genç kızı, küpçü başı korlarmış onu küpün başında.
Okul defterlerinden kopardıkları sarı sayfalara yazıp dileklerini, katlayıp atarlarmış küpün içerisine. Küpün içine atılan her bir sahifede bir dilek yazılırmış gönüllerince, Hızır Aleyhisselam okusun da gerçekleştirsin diye. Dilek yazılı sayfalar atılınca küpün içine, küpün ağzını iyice sararlarmış kırmızı bir krep ile. Türküler, ilahiler eşliğinde giderlermiş hep birlikte herhangi birinin avlusunda ekili olan gül ağacı dibine. Akşamdan gömerlermiş kara toprağa küp testiyi, ‘‘Hızır Aleyhisselam’’ gelip dileklerimizi yerine getirsin diye.
Hıdrellez sabahı uyanırlarmış erkenden tüm mahalle kızları, toplanırlarmış hep birlikte. Gitmeden gül ağacının dibine, yeşil yapraklı bitkilerin dallarından Çiğilleri toplar getirirlermiş eve. Bu suyla ekmek ve yoğurtları mayalarlarmış böylelikle inanırlarmış yeni senenin tazeleneceğine ve yeni sene ile birlikte ekmeklerin ve yoğurdun taze maya tutacağına. Çiğiller ile yüzlerini yıkar, temizler yeni senemiz temiz ve pak olsun derler, dua ederlermiş, hep birlikte. Gelelim gül ağacındaki testiye. Yetim veya öksüz testici başı önde, hep birlikte toplaşırlarmış gül ağacının dibinde, şarkı ve türkü söyleye, söyleye. Yetim veya öksüz testici başı kız, çıkarırmış testiyi topraktan dualar ile. Krepi açar, elini küpün içine daldırır, bir mâni okuyarak çekermiş dörde katlanmış kâğıdı.
Mâni Mâni mantufarın/mantifarın adı var İlki sefte çıkanın kara gözlü yâri var.
Genç kızlar sıra ile çıkan benim bahtıma deyip, küpçü başı kız okurmuş bir gece önceki yazılan dilekleri. Artık, “Kim ne diledi bilmem?” çekilen kâğıtta ne varsa düşer onun bahtına. Hızır Aleyhisselam da bekler görünmeden gül ağacının bir kenarında, yerine getirmek için dilekleri, ne de olsa senede bir defa uğramakta ve yapmakta gönülleri.
Dilek çekme işlemi bitikten hemen sonra, çoluk-çocuk, kadın-kız tüm mahalle gidilirmiş büyükçe bir ağacın olduğu serin ve yeşilce bir yere. Orada mâniler söyler, oyunlar ederlermiş, güneş yüzünü kapayana değin. Büyükçe bir salıncak yapılırmış. Kucaklarına koca bir taş alıp tek tek binerlermiş salıncağa. Sallanırken, şu mâniyi söylerlermiş, haykırırcasına!
Hıdrellez ele gelmez, ele gelmez Kavun karpuz altıntopuz, Ağalara çarık, beylere sarık Beylere sarık, ip kopti, ibrişim oldu.
Hep birlikte, ‘Tereyağımız, balımız çokça olsun. Tahılımız bu sene hepten bol olsun.’ deyip taşı atarlarmış, atabildikleri kadar uzağa. Taşını atan inermiş salıncaktan. Bu işlem sürermiş herkes salıncakta sallanana kadar. Salıncak faslı sona erdikten sonra, genç kızlar toplanır, hep birlikte karaağaç başından salınırlarmış bayır aşağı. Mahallenin tüm kapıları mâni ve ilahiler söylenerek çalınır, erzak toplarlarmış, her kim gönlünden ne koparsa verirmiş. Erzaklar toplanıp tamamlandığında şarkı, türkü eşliğinde un karılır, helva ve kaçamak yaparak yenirmiş.
‘Hızır Aleyhisselam bu günler de hepten yaşar, urbası dilenci kılığında olur. Kapı kapı dolaşır bir şeycikler ister. Şayet ben evde yok isem sakın ola kimsecikleri gerisin geri çevirmeyasın, elde avuçta ne varsa, verasın.’ diye büyükler tarafından iyice tembihlenilirmiş çelat kısmı. Bu inançtan dolayıdır ki o günlerde kapıya gelen dilenci kesinlikle kovulmaz. Kapıya her gelen yabancı Hızır Aleyhisselam olarak kabul edilirmiş.
Hıdrellez kutlamalarında genç kızlar tarafından karşılıklı yakılan Bilecik mânilerine örnek:
Yemenimin yeşili Sil gözümün yaşını Bana müjdeler olsun Şimdi buldum eşimi
Yemenim allı morlu Elimden aldı zorlu Ben yarimi bilirim Az buçuk orta boylu
Yemenim turnalıdır Kenarı boyalıdır Dostlara haber verin Sevdiğim buralıdır
İstanbul çarşısına Gün doğar karşısına İnsan gönül verir mi Kapı bir komşusuna.