Yiğit Emir Ahi’nin Yazar Müveddet Erkol ile Söyleşisi

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 

1994 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema bölümünden mezun oldum. Yıllarca yapımcı-yönetmen olarak çalıştıktan sonra 2002 yılında 18 Mart Üniversitesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümünde çalışmaya başladım. Şu an bağımsız belgeseller çekiyorum. 2007 yılında Engelliler federasyonunun düzenlediği ulusal bir yarışmada Okul Yolu film öyküm birincilik ödülü aldı. Sonrasında yazmaya başladım.

Küçük Mimi’nin öyküsünden bahseder misiniz? 

Küçük Mimi zayıf ama sağlıklı ve güçlü bir çocuk. Doğa’nın her parçasını çok seviyor, sosyal yönü kuvvetli, çalışkan, iyi huylu, hayal gücü de yüksek. Zayıf olması o kadar çok vurgulanıyor ki bundan bıkmış. Tatilde, denizde bir müren balığı ile karşılaşıyor. Müren korkutucu gibi görünse de Küçük Mimi’nin kendisine zarar vermeyeceğini anladığında olumlu yaklaşıyor. Bir dostluk başlıyor aralarında… Temalarımız önyargılar ve doğa koruma üzerine.

Tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Küçük Mimi benim kendi çocukluğumdan esin almış bir hikayedir. Müren metaforu toplumdaki yargılayıcı bakışın baskısını anlatmak istediğimde aklıma geldi. İyi bir doğa gözlemcisi olduğum söylenebilir. Hikayeleri kendim de eğlenerek ve araştırarak yazıyorum. Örneğin bu hikayede Müren hakkında çok araştırma yaptım. Bilmeden yazmanız mümkün değil.

Sizce çocuklar için yazmanın en güzel ve en zor tarafları neler?

Çocuklar için yazmak çok keyifli. Masumlar, hayal güçleri geniş ve öğrenmeye çok açıklar. Eğer ilgilerini çekebilirseniz işi başarmışsınız demektir. Çocuklar için yazmanın zor yanı seçilecek yanlış bir kelime veya davranış kalıbının onları kötü etkileme olasılığı çok yüksek. Çok dikkatli yazılmalı bir çocuk kitabı. Örneğin Küçük Mimi ve Müren’in Öyküsü’nde basılmak için matbaaya gitmeden önce içinde pedagog da bulunan bir yayın kurulundan geçti. 

Yazım sürecinde masanızdan neler eksik olmuyor? Sizi besleyen ilham kaynaklarınız nelerdir?

Ben ilhamı doğadan alıyorum genellikle. Bazen deniz, hayvanlar, gece-gündüz, bir insan ilham olabiliyor. Sonra yürüyüş yaparken kitap kurgumu oluşturuyorum. Aynı zamanda yapımcı – yönetmen ve senarist olduğum için senaryolar da benzer şekilde kurgulanıyor. En son temize geçme aşaması masada oluyor. O da çok zamanımı almıyor. Masamda suyum olmazsa olmazım.

Dünya hızla değişirken çocukluk ve çocukların alışkanlıkları da hızla değişiyor. Bu kapsamda kitap okuma alışkanlıkları da değişiyor. Hem yeni neslin edebiyata yaklaşımını hem de e-kitaplar, dijital kütüphaneler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Elbette zaman değişiyor, teknoloji de gelişiyor. Her kuşağın kendine göre alışkanlıkları ve yaşama biçimi oluyor. Digital kitap ve kütüphaneler araştırma yapmaya kalktığınızda çok yararlı oluyor. Zamandan kazanıp, çok fazla kaynağa aynı anda ulaşıyorsunuz. MODASI GEÇMEYEN EYLEM ELİNİZE ALIP BİR KİTABI OKUMAKTIR. Gerçek kitap okuma alışkanlığını sevdirmek ailelere ve okullara düşüyor. Bir kere o alışkanlık kazanıldığında yaşamınız sona erene dek sürer.

Güzel düşünceleriniz ve bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Yeni projelerinizle ilgili gelişmeleri heyecan içinde takip ediyor olacağız.

Değerli vaktinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Sevgiyle kalın…